1999 yılında sinemalara gelen bir film,
kendine büyük bir hayran kitlesi oluşturup ardından gelecek filmleri
etkilemişti. Yıllarca üzerinde fikir tartışmaları yapılmış, filmin ortaya
koyduğu mantık sorgulanmış, bu mantıktan yola çıkarak birçok kişi bulunduğumuz
gerçekliği sorgulamaya başlamıştı. Bu film tahmin edeceğiniz üzere Wachowski
kardeşlerin The Matrix filmiydi. O kadar muazzam bir başarı yakaladı ki
kendisinden 1 sene önce çıkmış bir filmi gölgede bıraktı. Bu gölgede kalan
filmse The Matrix’i etkileyen filmlerden birisiydi. İronik değil mi? Tıpkı
sınavda kopya çeken kişinin kopyayı aldığı kişiden daha fazla not alması gibi.
İşte bu gölgede kalmış film 1998 yapım Alex Proyas’ın yönettiği Dark City.
Uyarı:
Bu yazı, Dark City, The Truman Show ve The Matrix filmlerine dair spoiler
içerir.
Alex Proyas’ın 2. filmidir Dark City. Bundan önceki eseri 1994 yapım The Crow filmidir. Bruce Lee’nin oğlunun çekimlerin bitmesine yakın bir çatışma sahnesinde gerçekten hayatını kaybettiği film. Her iki filmde de hâkim olan bir ton varsa bu kesinlikle karanlık temasıdır. Her iki film de neredeyse tamamen geceye mahkûm bir görselliğe sahiptir. Denilebilir ki Dark City bir nevi yönetmenin The Crow’dan gelen damak tadına uygun başka bir eserdir.
Alex Proyas’ın 2. filmidir Dark City. Bundan önceki eseri 1994 yapım The Crow filmidir. Bruce Lee’nin oğlunun çekimlerin bitmesine yakın bir çatışma sahnesinde gerçekten hayatını kaybettiği film. Her iki filmde de hâkim olan bir ton varsa bu kesinlikle karanlık temasıdır. Her iki film de neredeyse tamamen geceye mahkûm bir görselliğe sahiptir. Denilebilir ki Dark City bir nevi yönetmenin The Crow’dan gelen damak tadına uygun başka bir eserdir.
Filmi kısaca bir hatırlayalım. John Murdoch gözlerini açtığı anda bir banyo küvetinde bulur kendisini. Alnında biraz kan izi vardır. Buraya nasıl geldiğini, neler döndüğünü, dahası kendisinin kim olduğunu bilmemektedir. Odadaki telefon çalar. Murdoch telefonu açtığında bir adam hemen oradan çıkması gerektiğini, bazı adamların onu yakalamak için geldiğini söyler. Murdoch odadan fırlarken asansörden inen fötr şapkalı ve uzun paltolu 3 adam Murdoch’ın çıktığı odaya ilerlemektedir.
Murdoch geçmişini araştırmaya başlarken şehirdeki acayiplikleri fark etmeye başlar. Şehir her gece saat 12’yi vurduğunda durmaktadır ve şekil değiştirmektedir. İnsanlar tam 12’de uyur birden. Bu esnada fötr şapkalı adamlar da insanların zihinlerine bambaşka bir hayat yerleştirir. Yani saat 11.59’da borçlarını nasıl ödeyeceğini düşünen bir polis memuru, 12.01 olduğunda şirketin hisselerindeki ufak dalgalanmaları konuşan varlıklı birisine dönüşür. John Murdoch bu şekilde bir zihin değiştirme operasyonu esnasında uyanıverir. Uyandığındaysa neyin ne olduğunun farkına varmaya başlar. Bir nevi kobay faresi gibi kendini aramaya çalışır.
Ayrıca tıpkı şehre şekil veren bu şapkalı adamlar gibi kendisinin de irade gücünü kullanarak varlıklara şekil verebildiğini anlar. Şapkalı ajanlarımız da Murdoch’ın peşine düşer. Bu esnada 7 tane cinayet işlemiş bir katilin suçları da Murdoch’ın üzerine kalmıştır ve peşine bir dedektif takılır. Bu takip boyunca Murdoch, Shell Beach denen bir yere gitmeye çalışır. Aradığı tüm cevapları orada bulacağını düşünmektedir. Fakat kimse oraya nasıl gidileceğini bilmez. Shell Beach trenleri bile eksprestir, hiç durmaz.

Çünkü Shell Beach diye bir yer zaten
yoktur. İnsanlar bunu sorgulamak yerine hatırlamamakla tatmin ederler
kendilerini. Yine bu insanlar yıllardır, aylardır şehirde güneş doğmadığını,
her günün bir gece olduğunu fark etmezler. Sonunda Murdoch,
Strangers(Yabancılar) denen bu şapkalı adamlar tarafından yakalanır. Zihnine
yeni bir hayat yüklenip gönderilecektir. Fakat filmin en başında Murdoch’ı
arayan doktor –ki kendisi Strangers adına çalışmaktadır- yeni bir hayat yüklemek yerine Murdoch’ın
irade gücünü nasıl kullanacağını öğreten bir geçmiş enjekte eder. Filmin
sonunda Strangers ekibinin lideriyle olan bir boss fight’ın ardından Murdoch
karanlık şehre güneşi getirir.

Öncelikle filmin The Matrix’e olan benzerliklerine bakalım.
Filmin başında kurtarıcımıza ileride onu eğitecek kişiden gelen telefon ve kurtarıcımızı yakalamaya geldiklerine dair bir uyarı.
·
Murdoch’ı
arayıp Strangers’ın onun için geldiğini, kaçması gerektiğini söyleyen Doktor
ileride Murdoch’a yüklediği yeni hafızayla irade gücünü nasıl kullanacağını
öğretir kahramanımıza.
· Neo’yu
arayıp Ajanlar’ın onun için geldiğini, kaçması gerektiğini söyleyen Morpheus
ileride Neo’yu yüklediği yeni bedeni nasıl ve ne şekilde kullanacağını öğretir
ona.
---Ajanlar ve Strangers arasındaki benzerlik de unutulmamalı. Strangers, kendi yarattıkları bu Dark City’yi nasıl her gece şekillendirip, gerçeği bilen kişileri ortadan kaldırmaya çalışıyorsa Matrix’in düzeninden sorumlu Ajanlar da aynı şekilde gerçeği bilen Zion halkını yok etme peşinde.
Ajanlarımız ve Strangers dediğimiz karakterlerin hem görevleri, hem de hareket ediş tarzları birbirine oldukça benzemekte.
* İki hikayede de "Mesih" karakterinin, kurtarıcı rolünü üstlenecek kişinin doğum sahneleri de benzerdir. Her ikisi de suda uyanarak gerçeği kavramaya başlamış, gerçek anlamda doğmuş, gerçek Dünya'ya ufak bir su havuzunda gözlerini açmıştır. Burada birbirlerini etkilemelerinden çok bir çok dini mitolojide kendine yer bulmuş "sudan yaratılmak" ve ya "suyun içinde doğmak" kavramının serpiştirildiğini de görebiliriz bir bakıma.
Murdoch gerçekliğe uyandığında bir küvetin içinde bulur kendini.
Neo, Matrix evreninden kaçıp gerçek Dünya'da uyandığı zaman küvet misali bir tüpte bulur kendini.
* Karakterlerimizi farklı gerçekliklere gönderen objelere bakalım bir de:
Ve şüphesiz izleyen herkesin fark ettiği meşhur bıçak ve kurşun sahneleri:
Matrix dosyasını kapattığımıza göre Dark City'den bahsedelim.
Film bize bazı sorular bırakıyor. İnsanı insan yapan şey nedir? Yaşadığımızı anlamamızın yolu anılarımız mıdır? Çevremizdeki Dünya'nın var olduğundan nasıl oluyor da bu kadar emin olabiliyoruz?
İnsanı insan yapan şeyin ne olduğu Strangers dediğimiz kişilerin merak konusu film boyunca. Kendileri de insan gibi yaşamak, bir ruha sahip olmak, ortak zihinlerini ortadan kaldırıp özgür bireylere dönüşmek istiyorlar. Bu sebeple insanların duygularını her durumda incelemek için her gece saat 12'de zamanı durdurup deney yapıyorlar. Onlara yeni anılar, yeni kişilikler vererek deneklerinin vereceği tepkileri ölçüyorlar. Baş karakterimiz John Murdoch'ın kişilik değiştirdiği ilk sefer değildir zaten bu da. Uyandığı zaman yeni karakteri bir katil olacaktır. Diğer 6 cinayet yeni düzende Murdoch'a aittir zaten. Eğer filmin sonunda şehrin uzaktan görünüşünü hatırlıyorsanız yukarıda vermiş olduğum kobay faresinin labirentteki deneyini de bununla iliştirmek pek de mantıksız olmayacaktır.
Peki Strangers aradığı cevabı bulabildi mi? Yani bizi insan yapan, canlı kılan şey sırtımızı dayadığımız anılarımız mıdır yoksa duygularımız ve hislerimiz midir? Seyircinin yorumuna açık bırakılmış bir soru.
Dark City önemli bir film. 90lara kadar çekilmiş olan filmlerde gerçekliğin sorgulanması gibi bir kavramı inceleyen filmler nadirdir. Dark City filmi ve yine aynı dönemde çıkan Thirteenth Floor (13. Kat) filmi kendilerinden sonra gelen birçok filmi de etkilemiş oldu. Bunlara verilebilecek en tanıdık örnekler de The Matrix, The Adjustment Bureau ve Inception filmleri olur kanımca. İlerleyen zamanlarda da Inception ve Thirteenth Floor filmlerinin benzerliklerini inceleriz belki kim bilir.
Yönetmen Alex Proyas The Crow filmindeki havayı oldukça harika bir biçimde Dark City atmosferine yerleştirmesiyle iyi bir iş yapmış olsa da aksiyon sahnelerinde efektleri bolca kullanarak sahnelerin yer yer sırıtmasına sebep olmuş. Fakat genel anlamda filme baktığımız zaman Proyas'a 10 üzerinden 8'i hak etmiş diyebiliriz kesinlikle.
Yazının başında Truman Show filmi ile ilgili spoiler içerdiğinden bahsetmiştim. İşte o spoiler ve Dark City'den bir sahne:

Truman'ın yaşadığı Dünya'nın gerçek olmadığını anladığı sahte sınır noktası.
Dark City'nin olumsuz yönlerinden bahsedecek olursak en önemli noktanın son kısımdaki savaş sahnesi olduğu konusunda hemfikir oluruz sanırım. Zihinsel savaş fikri kağıt üzerinde güzel dursa da görüntüye yansıtınca Harry Potter vs. Lord Voldemort kapışmasından öteye gidemiyor. Bunun yanında filmde yer yer işi klişeye vuran sahneler de filmi biraz gözden düşürmekte. "Aşkımız gerçek, böyle bir şeyi asla taklit edemezsin" gibi bir repliği ön plana çıkarmak filmin kendi içinde çelişki yaşamasına sebep oluyor. Bütün her şeyin ardında olağanüstü varlıkların olması da konunun işlenişine yer yer zarar vermekte. Bu açıdan baktığımız taktirde The Matrix'in anlatım şekli, başvurduğu yollar daha iyi ve kaliteli oluyor.
Özetle Dark City, aksak yönleri olsa da bilim-kurgu filmleri içinde yön verici, öncü bir film olma özelliği taşımakta. Sorguladığı kavramlarla, akıllarda bıraktığı şüphelerle değer verilmeyi hak eden bir film.
Sleep... Now!